Ey Ademoğlu !


                                                Ey Ademoğlu ! 16 Ağustos 2011
    15 günlük yıllık iznimin ardından,  tekrar işimin başına geri döndüm. İşimiz Sakarya’da Spora hizmet eden tüm insanları kamuoyuna en iyi şekilde sunmak. Bunu da en iyi şekilde yapmak için elimden geleni yapıyorum. Sinan Kolcu olarak yaptıklarım haberler ortada.
    İzin dönüşünde 3 gün hasta oldum. Hasta olmama rağmen 2 gün Atatürk Spor Salonu, Sakarya Yüzme Havuzu ve Atatürk Stadındaki sportif faaliyetleri yerinden takip ettim. Önceki gün Hastaneye gidip muayene oldum. Çok şükür şimdi iyiyim.
    Dünde sabah erken işimin başına gelip, çalışmaya başladım. Adapazarı Kız Teknik Lisesi, T.Ç.Ticaret Lisesi, Atatürk Stadındaki sportif çalışmaları takip ettikten sonra, Sakarya Yüzme Havuzuna geçtim.
    Yaklaşık 2 ay önce Havuza ilk kez haber yapmak için gittiğimde , oradaki personelle tanıştım. Hepsine selam verdim. (Ben Her gittiğim yerde , her zaman herkese selam verir. Müsaade ister, o’na göre haberimi yaparım. Beni tanıyan, tanımayan herkes bilir.) Adının Adem olduğunu sonradan öğrendiğim bir görevli de oradaydı. Selamlaştık, kartvizitimi verdim, gazeteci olduğumu söyledim ve başladım işe.
    Neyse, meslek hayatımda ilk kez yaşadığım trajikomik olayın adresi burası. Sakarya Yüzme Havuzu.
    Daha önce tanıştığım gazeteci olduğumu da anlatmaya çalıştığım Adem arkadaş, dün nedense pek bir hırçındı. Beni unutmuş olacak ki transit olarak yanımdan geçti gitti. Neyse bende yüzme Havuzuna geçtim. Antrenörler Atakan Gündoğdu ve Sezgin Birtane ile ayaküstü sohbet ediyorum. Her iki antrenörde “Sinan hocam sağ ol, eline sağlık, haberlerin çok güzel olmuş“ diyor. ‘Bende ne demek hocam, bir şey değil’ tarzında gülümsüyorum.
    İşte tam o sırada olan oldu. Yanımda bir bayan güvenlik görevlisi bitiverdi. İlk sözü ”Burada fotoğraf çekemezsiniz“ oldu. Şaşırdım. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. “Ben gazeteciyim. Haber yapmaya geldim” diyorum, görevli bana,Adem beyden izin almam gerektiğini söylüyor. “Allah, Allah” dedim çattık.
    Tabi sabır taşı çatladı, beynim dönüyor, başımdan duman çıktığını hissediyorum.  Oldum barut fıçısı. Hemen aşağıya indim. Adem bey denen Zat-ı muhteremi arıyorum.
    “Kim acaba ?” diyorum kendini bu salonun ve tüm Gençlik Spor İl Müdürlüğünün üzerinde gören Adem Bey. Neyse buluştuk.
    Hayırdır dedim Adem bey, bir sorun mu var ? “Fotoğraf çekemezsiniz “diye söylemişsiniz.
    Meğer sadece Yüzme havuzunda görevli bir memur olduğunu öğrendiğim Adem Bey’in bana cevabı çok ilginçti. “Benden izin almadan Fotoğraf çekemezsiniz.” Bak Adem bey “ben gazeteciyim. Kamuoyunu bilgilendirmek için Havuza gelir haberimi yapar giderim“ diyorum anlamıyor. Ya anlatamıyorum, ya anlamıyor. “Yok kardeşim, benden izinsiz fotoğraf çekemezsin “diye uzattıkça uzatıyor.
    Hadi Sakarya’ya yeni gelmişsin, beni tanımıyorsun tamamda , Başbakanlıktan onaylı elimdeki sarı basın kartını illa gözüne mi sokmam lazım?
    Neyse mübarek ayda kendimi zor tutuyorum. Alttan almaya çalışıp “gazetecilik hayatımda ilk kez sizin gibi biriyle karşılaşıyorum “diyorum , O üstüme çıkmaya çalışıyor. “Ne yapacaksan yap, elinden geleni ardına koyma“ diyor. Allah, Allah diyorum ya hayır mı?.
    Şimdi “elinden geleni ardına koyma” dedi ya, çıkıp “Ben kimseye koymuyorum Adem Bey” diyeceğim ayıp olacak. Lafı alttan anlayacak. Sonra uğraş dur. 10 dakikalık sabır süresi bitmek üzereyken ve tam Adem Bey’in gözünü hedef almışken Aziz ağabey çıkıp geliyor. Sevgili Aziz Aracı.
    “Oh be” diyorum kurtuldum Ademoğlundan. “Ne oluyor ?” diyor Aziz ağabey anlatmaya çalışıyorum, Ademoğlu lafa kırışıyor. Resmen sinirimi dürtüyor. Neyse, olaya hakemlik yapan Aziz ağabey kararı veriyor. Ben haklıyım.Ademoğlu’na “git işine kardeşim” diyor, ben şaşırıyorum. Hayret diyorum Adem bey bir kerede anladı.
    Azardı, özürdü derken havuzdan ayrılıyorum. Bu yazıyı yazarken de halen sinirliyim. Kendimi tutmaya çalışıp, en hafif yazıyı yazmaya çalıştım, bu kadar çıktı.
Kendime hakim olmasam Gençlik ve Spor İl Müdürü Ömer Kalkan’dan başlayacağım.
Uyarmaya, uyarmaya.
Artık kime denk gelirse uyaracağım (!).
    “Ey Ademoğlu, hoş geldiniz demek için peşimden koşmak zorunda bırakırım seni” desem mi, yok, yok demesem. Tarzım değil.
Peki koşturur muyum ?.
Sakın deneme Ademoğlu.
    Bugün 17 Ağustos. Bugün büyük felaketin yıl dönümlerinden biri. Acımız hep taptaze. 17 Ağustos depreminde hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına ise başsağlığı ve sabır diliyorum. Mekanları cennet, ruhları şad oldun.

Yorum Gönder

0 Yorumlar