Kasımda Saraybosna başkadır


Sakaryalı Gezgin İşadamı Gürsu Erinç, Saraybosna gezisini
“Kasımda Saraybosna başkadır” başlığıyla kaleme aldı…

Dünya’nın farklı bölgelerini gezerek, yaptığı incelemeleri fotoğraflayarak, notunu alan Gezgin İşadamı Gürsu Erinç; Kasım ayında gerçekleştirdiği Saraybosna gezisi ile ilgili gördüklerini yazıya döktü. İşte Gürsu Erinç’in “Benimse bu geziden öğrendiğim en önemli şey; Kasımda Saraybosna bir başkaymış” dediği gözünden Saraybosna…

2015 Srebrenica soykırım anmaları öncesi yayınlamak üzere hazırladığım ve büyük bölümü Saraybosna'da geçen romanım için Saraybosna'dayım yine... Saraybosna'yı bu sefer de sonbaharda yaşamak istemiş, gezi için kasım ayının ilk haftasını seçmiştim. Yaşlı şehir beni yazdan kalma güneşli bir havayla karşılayarak yine misafirperverlik göstermişti. Millî Kütüphane'nin bulunduğu kavşaktan dönüp tarihî Başçarşı'daki sebilin önüne geldiğimde gençlerin satıcıdan aldıkları çiğ mısırları başlarına, ellerine, kollarına konan güvercinlere yedirirken birbirlerinin resimlerini çekerek eğlenmeleri her zamanki halleriydi... Ellerindeki mısırları adeta kapışan güvercinlerden yer bulamayanlar başlarına konuyor, fırsatını bulunca ellerine pike yapıp yem kapmaya çalışıyordu... İnsanlarla içiçe bu kadar güvercini ilk defa görüyordum... Yaşadığı tüm acı travmalara rağmen şehir insanının hayat dolu ve neşesini bırakmayan hali beni her zaman etkilemiştir. Saraybosna kuşatma altındayken bile festival düzenleyecek kadar hayata bağlı bu insanların yaydığı pozitif enerjiyle insanın kendini mutlu hissetmemesi mümkün değil... İzmir'den aktarma uçakla bana katılan kuzenim Selçuk'la birlikte havanın güzelliğini bizde değerlendirmek istiyoruz... ilk durağımız Vrelo Bosne ..

CENNETTEN DÜNYAYA DÜŞMÜŞ BİR SU DAMLASI : VRELO BOSNE
Kimilerinin 'cennetten dünyaya düşmüş bir su damlası' dediği Bosna Nehri'nin kaynağı 'Vrelo Bosne'ya gitmek için 3 numaralı tramvaya binerek Ilıca semtine varıyoruz. Ilıca'da Türkçe konuşanlarla karşılaşırsanız şaşırmayın, başta öğrenciler olmak üzere binlerce Türk yaşıyor bu semtte. Ilıca'dan sağlı sollu iki sıra halinde dizilmiş asırlık çınar ağaçları arasından 4 km.lik patika yoldan  faytonla Vrelo Bosne'ya gidiyoruz...Yürüyerek veya bisiklet kiralayarak bu patika yoldan Vrelo Bosne'ya giden Saraybosnalılar güneşli havanın keyfini çıkarıyor. Vrelo Bosne bir dönem Yugoslavya Devlet Başkanı Tito'nun dinlenme yeriymiş ve düzenlemesi Tito döneminde yapılmış. Kestane ağaçlarıyla donatılmış tepelerde birleşen yürüyüş yollarında su sesleri eşliğinde faytonların, bisikletle gezenlerin, kuğuların, kazların, ördeklerin, sevdalı gençlerin, Bosna nehrinin kaynağının resimlerini çekmek çok keyifli... Tepelerdeki ağaçlar sonbahar renklerinin tüm tonlarını cömertçe sergiliyor....Vrelo Bosne'nin su kaynaklarıyla dolu bu serin bölgesinde hava kararıp iyice üşüyene kadar fotoğraf çekiyoruz.

SARAYBOSNA KUŞATMASINDA BOMBALANARAK 2 MİLYON KİTABIN YAKILDIĞI MİLLİ KÜTÜPHANE ...
Ertesi sabah, Milyacka nehri yanında uzayan yolun sonundaki Millî Kütüphane'deyiz. 2 milyonun üzerinde kitap, süreli yayın ve doküman bombalanan binada yanıp kül olmuş. Bir milleti yok etmek için kültürü ve tarihi ile bağları yok edilmek istenmiş... Yetkililerinden Tarık Dautovic bizi kapıda karşılıyor. Kütüphane 22 milyon dolara restore edilerek müze haline dönüştürülmüş. Millî Kütüphane yetkililerinden Tarık Dautovic bunu her 50 yılda bir yaşadıklarını anlatıyor. Ortaçağdan bugüne Bosna'da yaşayan Boşnaklar her dönem baskı ve soykırıma tabi tutulmuş. Tarık Dautovic bize kütüphane'nin bombalanarak yıkılmış kısımlarını resimlerde göstererek şimdiki restore edilmiş halini gezdiriyor. Kütüphanenin üst katındaki cilalanmış ve badanası yapılmış yeni odalarına çıkıyoruz. Bombardıman yapılan tepeleri seyrederken duygularımızı içimize gömerek suskunlaşıyoruz. Kütüphane girişindeki iki mermerde Boşnakça ve İngilizce olarak yazılmış ifade her şeyi anlatıyor: "Burada Sırp suçlular 25-26 Ağustos 1992 gecesinde Milli ve Üniversite Kütüphanesini bombalamıştır..2 milyonun üzerinde kitap, süreli yayın ve doküman yanarak yok olmuştur. Unutma, hatırla ve uyar!"

EL İŞÇİLİĞİ BAKIRCILIK SARAYBOSNA'DA YAŞATILIYOR...
Başçarşıda turistik amaçlı da olsa antik tasarımlı el emeği bakır ev gereçleri yapımının yaşatılması güzel bir görüntü veriyor. Dünyanın her tarafından gelen turistler burada el yapımı bakırdan cezve, sini, ibrik, çanak, çömlek vb.  nadide eserleri dekoratif ve kullanım amaçlı satın alıyor... Elbetteki günümüz fabrikasyon porselen ve cam ürünleri ile kıyaslandığında el emeği bu ürünler daha pahalı... Başçarşıda altı nesildir bakır el işçiliği yapan bir aileden gelen İsmet Huseinovic (İsmet Usta) ile kısa bir de röportaj yapıyoruz...  48 Yıldır bu mesleği yapan İsmet Usta iş yerinin üst katında kendi yaptığı el emeği bakır ürünleri satıyor. Dükkanın içinden ahşap bir merdivenle inilen alt kat müze haline çevrilmiş ve yüzlerce yıllık el işçiliği eserler ücretsiz olarak sergileniyor... İsmet Usta bize taş yapısı dükkanın Başçarşı'daki Osmanlı döneminden kalma yegane yapı olduğunu ve hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar geldiğini anlatıyor. Güğümleri, ibrikleri, leğenleri, sahanları, cezveleri, tablaları resimlerken  adeta tarihin zaman tünelinde yolculuk yapıyoruz... En eski ürünler camekanlı bölmede sergileniyor ve elle dokunmak kesinlikle yasak! Osman Paşa'nın Salih Bektiç ustaya yaptırdığı 150 yıllık kapaklı büyük bakır sahan da burada bulunuyor. Hikayesi ilginç... Dönemin Fransız konsolusu Osman Paşa'ya seramikten el işi çini bir sahan armağan ederken bu işte en iyi olduklarını böbürlenerek söylemiş. Paşa bu söze içerlenmiş ve ertesi gün en iyi bakır ustalarından Salih Bektiç'i yanına çağırtmış. On gün süre vererek bu seramik eşyadan daha iyisini yapmasını emretmiş. Salih Bektiç bir akşamcı olduğundan bu sürede kimse bu işi yapabileceğine kanaat getirmemiş. Ancak emir demiri kesmiş, gece gündüz çalışan usta on gün sonra bir şahaser ortaya çıkarmış ve bir kese altınla ödüllendirilmiş.. Eser Fransız konsolosuna gösterildiğinde konsolos bu ustalık eserine hayran kalmış ve kendi getirdiği hediyeden daha güzel olduğunu kabul etmiş... İsmet Usta, alt kattaki müze kısmının daha önceleri bir atölye olduğunu ve Osmanlı döneminde mangır denilen bakır paranın bu atölyede basıldığını anlatıyor... Aslında paranın bu küçük atölyede basılması mecburi sebeple olmuş.. 1689-1690 yıllarında İstanbul'a bağlanan yollar Avusturya-Macaristan tarafından zaman zaman kapatılınca yol güvenliği olmadığından İstanbul'dan para gelişi sorun olmuş. Bu sebeple Bosna'da iki yıl boyunca para bu atölyede basılmış. Dört adet el ve ayak körüğüyle çalışan döküm ocağının çalışma prensibi ve bakır paranın çekiçle vurarak damgalama işlemi bugün için oldukça ilkel kalıyor... Üçyüz yıl öncesinin tekniğine elimizle dokunuyoruz... Ziyaretçi defterine Türkçe olarak teşekkürlerimi yazmadan geçmiyorum... İsmet Usta daha sonra bizi Hüsrev Begova Vakfı'nın arkasında,  dökme demirden ağır bir kapısı olan diğer dükkanına götürüyor. Kale anahtarı gibi iri büyüklükte bir anahtarla kapıyı açıyor... 'Stari Bazar' isimli dükkan yüzlerce yıllık antika giysi, gramofon, avize, sehpa, ibrik gibi eşyalarla dolu..Burada antika eşyaların korunduğunu, dükkandaki ürünlerin aslında satışa veya ziyarete açık olmadığını fark ediyorum...

KOVACİ TEPESİ, İZZETBEGOVİC VE MEVLEVİHANE ...
Başçarşıdan Kovaçi tepesine beş dakika sürmeyen hafif dik bir yokuştan yürüyoruz... Yol boyunca mahalle içindeki evlerin arasındaki mezarlıkta savaşta öldürülen binlerce Saraybosna'lı ile ülkenin kurucu önderi Alija İzzetbegovic'in mütevazi mezarıyla karşılaşıyoruz. Cumhurbaşkanı ve kurucu önder İzzetbegovic’in sıradan ve korunmasız mezarına bu kadar rahat ulaşabilmemiz oldukça şaşırtıcı geliyor bize... Eski Yugoslavya halkının içinde yaşayan milletler bağımsızlık taleplerinde bulunurken o da kendi milleti adına bağımsızlık mücadelesi vermiş. Ülkeye biçilen kaftan kime uyarsa uysun, Alija'nın kişisel ideolojisi ne olursa olsun mezar taşına yazılı şu sözüne saygı duymak gerekir: 'Asla köle olmayacağız' ...Biraz daha tepeye yürüyerek Mevlevihane'nin az ilerisindeki merdivenle çıkılan en yüksek yerden Saraybosna'yı seyretmek istiyorum... Aşağıda ilk gördüğüm Bembaşa (Bentbaşı) semti ve mevlevîhane... Semtin ismi Bosna Beylerbeyi'nin ilk valisi İshakoğlu İsa bey'in Miljacka nehri üzerine yaptırdığı su bendinden geliyor.. Su bendi ancak 19.Yüzyılın başlarına kadar yaşayabilmiş... Tepeden Saraybosna o kadar güzel görünüyor ki buradan ayrılmak istemiyorum... Notlarımı alabileceğim en güzel yer burası... Tepeden aşağıya Mevlevîhaneye indiğimde bizi karşılayan genç bir görevli içeriyi gezdiriyor. Semtteki su bendi gibi İsa bey tarafından 1462 yılında yaptırılan Saraybosna Mevlevihanesi 1950 li yıllılarda yıkılmış. Mevlevihane 2013 yılında TİKA ve Konya Selçuklu Belediyesi işbirliği ile Bembaşa semtindeki ilk yerine yakın bir yere yeniden yapılmış. Saraybosna'da dükkanlar akşam sekize kadar açık. Ancak Başçarşı civarında yirmi dört saat yemek yiyebileceğiniz yer bulmanız mümkün. Kuzenim Selçuk, pozlama yaparak gece fotoğrafı çekmek için Latin köprüsüne gitmek istiyor. Başçarşı'dan Miljacka nehri boyunca yürüyerek Latin Köprüsü'ne varıyoruz. Ben Saraybosnanın en yaşlı köprüsünün tarihini anlatırken o da tripodunu kurup pozlamasını yapıyor. Ortaya gayet başarılı bir fotoğraf çıkıyor..

MOSTAR, BLAGAY, POCİTELJ...
Beş günlük gezimizin son iki gününde araba kiralayarak güneydeki Hersek bölgesine doğru yola çıkıyoruz. Yollar asfaltlı ve pürüzsüz. Hız sınırı otoban dışındaki yollarda yerine göre 40 veya 60 km... en fazla olan yerde 80 km'ye çıkabiliyorsunuz. Saraybosna'dan Mostar'a bu yüzden neredeyse 2.5 saat gibi bir sürede varıyoruz. Savaşta bombalanarak yıkılan köprünün  Neretva nehrine saçılan taşları dalgıçlar tarafından vinçlerle  çıkarılmış ve bunlardan bozulmamış olanlar yeni köprünün yapımında kullanılmış. Diğer taşlarsa orijinal taşların çıkarıldığı  taş  ocağından çıkarılmış. Mostar Köprüsü'nden birkaç kare fotoğraf aldıktan sonra yarım saatlik bir yoldan  Blagay'a ulaşıyoruz. Buna nehrinin kaynağında bulunan Blagay tekkesi etrafındaki ağaçlar sonbahar tonlarına bürünmüş... Tüm Bosna 'da olduğu gibi ormanlarla kaplı tepelerde sarı, yeşil ve kırmızının her tonunuyla burada da karşılaşmak mümkün.. Blagay tekkesinin bulunduğu bu bölgede, Vrelo Bosne'dekinin aksine üşümüyoruz. 'blaga' Boşnakçada 'ılıman' anlamına geliyor. Bölgenin ılıman iklime sahip olmasından isminin 'blaga' dan gelmiş olduğunu sonradan öğreniyorum. Blagay Osmanlı öncesi Bektaşi erenleriyle Bosna'daki Bogomil Boşnakların ilk tanıştığı yerlerden biri. Bu erenlerden biri olan Hacı Bektaş Veli'nin müridi Sarı Saltuk'un mezarının da burada bulunduğu söyleniyor. Blagaydan sonra yaklaşık 40 dakikalık bir yoldan Počitelj kasabasına ulaşıyoruz.  Počitelj Hersek bölgesinin en eski şehirlerinden biri. 1300 lü yıllarda Bosna Kralı 1.Tvtko tarafından kurulduğu söylenen kasaba Osmanlı Döneminde Hersek Eyaletinin stratejik öneme haiz illerinden biriymiş. Venediklilere karşı askerî güç gösterisi olarak şehirdeki kale büyütülmüş ve şehir taştan güçlü yapılarla inşa edilmiş. Eski şehrin yapılarının bugün dahi hasarsız bir şekilde günümüze ulaşması Avusturya Macaristan imparatorluğu yönetimi kurulmasından sonra şehrin stratejik önemini kaybetmesine bağlanabilir. Tepedeki kalenin zirvesine kadar çıkıp aşağıda saat kulesi ve Neretva nehri'ni içine alan fotoğraf kareleri yakalamaya çalışıyorum. Etraftaki nar ağaçları küçük nar meyveleriyle dolu... Počitelj Bosna savaşında Hırvatlar tarafından bombalanmış ve eski yapılar bir miktar hasar görmüş. Počitelj'nin Bosna Hersek'teki Unesco Dünya Kültür Mirası Listesine Mostar Köprüsü ve Drina Köprüsü'nden sonra giren üçüncü yer olduğunu da belirteyim. ... Böylelikle yarım saat içinde Bosna Hersek'teki UNESCO Dünya Mirasına giren üç yerden ikisini gezmiş oluyoruz...

TRAVNİK VE JAJCE ...
Hersek Bölgesindeki  gezimizin ertesi günü Saraybosna'dan Merkez Bosna Kantonu'nun Başkenti Travnik'e doğru sabahın erken saatlerinde yol alıyoruz. Saraybosna Travnik arasındaki otobanda 130 hız sınırını görünce seviniyoruz. Kısıtlı zamanımızı yollarda kaybetmek istemiyoruz. Otoban boyunca geçtiğimiz köyler Boşnaklara ait... Travnik'e girerken şehrin tepedeki tarihî taş kalesinde dalgalanan Bosna Hersek bayrağı adeta bizi selamlıyor. Kalenin yamaçlarındaki bir sokağa arabamızı park ederek şehrin panaromasını seyretmek için kaleye çıkıyoruz. Kaleye giriş ücretli ve içinde çeşitli tarihsel dönemlere ait Bosna yöresel kıyafetleri, dokuma aletleri, gereçler, kap kacaklardan ibaret bir de  müze var. Bugün 55 bin nüfuslu Travnik, Osmanlıya 70 tane vezir vermiş ve şehirde 19 vezirin mezarı bulunmakta.. Travnikte eski çarşıda mutlaka cevabi (pide içinde servis yapılan köfte) veya pljeskavica (tabağı kaplayacak büyüklükte yuvarlak kaşarlı köfte) yemenizi tavsiye ederim. Başçarşıya göre fiyatlar çok uygun, küçük boy pljeskavica bir kişiyi rahat doyuruyor ve ödeyeceğiniz miktar 3 km (yaklaşık 1 euro) ... Unutmadan söyleyeyim, Travnik'in kahvesi meşhur... Yemeğimizi yedikten sonra kalenin arkasından gidilen Plava Voda kenarındaki Lutvina Kahva'da küçük bir su çarkı kenarında değişik tarzda sunulan kahvelerimizi içerek keyifli bir mola veriyoruz. Boşnaklar kahveyi Sırpların aksine kulpsuz fincandan içiyor. Bunun ince bir anlamı var. Sırp Çetecilerin işareti baş, işaret ve orta parmağın üçünü birlikte kullanmak yerine baş ve işaret parmağıyla hilal şeklinde fincanı kavramak!.. Travnikten yaklaşık bir saatte gidilen Avrupa'nın ünlü şelalelerinden Jajce şelalesini görmek için yola çıkıyoruz. Navigasyon kullananları uyarayım kestirmeden git seçeneğini kapamazsanız cihaz sizi 23 km daha kısa olan kötü orman yoluna sokuyor ve çok daha uzun zamanda Jajce'ye ulaşmanıza sebep oluyor. Jajce girişinde şelaleyi seyretmek için yapılan yol kenarındaki küçük balkon ceplere tripodlarımızı kurup fotoğraflar çekiyoruz. Etraftaki dağlar Blagay ve Vrelo Bosne'da olduğu gibi sarı, kırmızı, yeşilin tonlarına bürünmüş ormanlarla kaplı. Bu bölgede Vrbas nehri eratındaki dağların şekilleri yumurtaya benzetildiğinden şehrin ismi Boşakça'da yumurta anlamına gelen 'Jaja'dan geliyor. Çok etnikli şehrin 45 bin nüfusu %38'ini Boşnaklar oluşturuyor.  Travnik ve Jajce de Merkez Bosna kantonundaki diğer şehirlerde olduğu gibi Boşnaklardan sonra genellikle Hırvatların nüfus çoğunluğuna sahip olduğunu vurgulayayım... Benimse bu geziden öğrendiğim en önemli şey;Kasımda Saraybosna bir başkaymış...

Yorum Gönder

0 Yorumlar